bos-bos.tr.gg

bos bos eğlence

Parapsikoloji

Paranormal yani normal ötesi başlığı altında toplanabilecek insanın iki ana yeteneği mevcut. Bunlardan biri herhangi bir fizik araç kullanmaksızın herhangi bir maddeyi hareket ettirme yeteneği yani psikokinezi diğeri de dış dünyadan aracısız yani herhangi bir duyu organını kullanmadan enformasyon elde etmemizi sağlayan duyu dışı algılamalardır. Paranormal algı deyince Parapsikoloji biliminin incelediği Duyular Dışı Algılamaları anlıyoruz.

DDA Nedir?
Görürüz, duyarız, tadarız, hissederiz, koklarız ve bu şekilde kendi dışımızdaki realite hakkında bir bilgi sahibi oluruz. Bu beş duyumuz vasıtasıyla dış dünyadan almış olduğumuz enformasyonla kendi dışımızdaki evreni tanımış oluruz. Fakat evreni tanıma vasıtalarımız sadece bu beş duyuyla sınırlı değil. Algılamalarımız bu beş duyuyla başlar ve ruhsal algılarına kadar ulaşır. Ve algı alanımız daha yukarılara doğru uzadıkça algı biçimimizde daha bütünsel daha sezgisel tarza bürünür.
Algılanan bu ruhsal duyular çeşitli şekillerde tezahür eder. Eğer bir bilgi düşünceler vasıtasıyla insan bilinci tarafından algılanıyorsa bu telepatidir. Ya da vizyonlar tarzında algılanıyorsa bu da klervoyans yani durugörü ismini alır. O bilgi, maddeden yansıyan titreşimler tarzında da bize ulaşabilir, bu yetenekler ise psikometri ve radyestezidir. Bazen farklı mekanlara bilincimizin projekte olmasıyla seyahat edebilir ve buralardan çeşitli enformasyonlar elde edebiliriz. Bu da Beden Dışı Deneyimler başlığı altında incelenen bir konudur. Bunlar dış dünyadan alınan tesirlerin kendilerini ifade etmede çeşitli imkanları, yöntemleri veya yollarıdır. Kişi hangi yeteneğe yatkınsa o kanaldan bilgi elde eder. Parapsikologlar paranormal algılamalar başlığı altında genel olarak beş konuyu incelerler. Bunlar, telepati, durugörü, psikometri, beden dışı deneyimler ve radyestezidir:

Telepati
Telepati düşünceler arasında doğrudan doğruya bağlantı kurulması, iki zihin veya ruh arasında imaj, fikir, sembol tarzında ortaya çıkan etki alış verişidir. Bilinen duyular, ya da herhangi bir araç kullanmaksızın, her türden düşünce ve duygunun zihinden zihine gönderilip, alınması tarzında yapılan bir haberleşmedir.
Telepatide, alıcı ve verici olmak üzere en az iki kişi vardır. Telepati yeteneği hemen hemen hepimizde bulunmasına rağmen, daha başarılı sonuçların alınmasında kişiler arasındaki heyecansal uyumun yani sempatinin olumlu etkisi olduğu saptanmıştır. Birbirlerine aşık olan insanların, anne ve çocukların, çok samimi dostlukların, kardeşlerin veya buna benzer birbirleriyle sempatik bağları bulunan insanların birbirlerini, konuşmaksızın daha kolaylıkla anlayabilmelerinin aslında bir sebebi de budur.
Kendiliğinden ortaya çıkan telepati çeşitli, şekillerde meydana gelir. Örneğin; bir kişinin kendi kendine düşündüğü, aklından geçirmekte olduğu bir şarkı veya herhangi bir müzik, başka odada bulunan birisine intikal eder ve ilkinin aklından geçirdiği müziği öteki kişi yüksek sesle söylemeye başlar.
Bir toplulukta konuşurken, kendi kendinize bir şey düşünür ve onu söylemeye hazırlanırsınız. Fakat siz daha ağzınızı açmadan, başka bir kişi söylemek istediğiniz cümleyi aynen söyler ve sizi hayrete düşürür.
Kimi zamanda arzularımızı telepatik olarak intikal ettiririz. Örneğin konuk olarak bir evde bulunurken canımız bir meyve veya bir kahve ister, bir bakarsınız ki o anda ev sahibi de elinde bir tabak meyveyle veya bir fincan kahveyle yanımıza gelmektedir.

Durugörü
Duyular dışı algılamalar kapsamında incelenen bir diğer konu klervoyans yani durugörü fenomenidir. Durugörü (ruhsal görü’de denir) beş duyunun dışında eşyaları, olayları algılama ve görmedir, diyebiliriz. Esas itibariyle duyularla ilgisi olmayan ruhsal bir yetenektir. Durugörüyü belirtmek üzere kriptestezi, telestezi, metagonomi, ikinci görü, telepsişik gibi çeşitli terimler ortaya atılmışsa da bunlar klervoyans (durugörü) terimi kadar tutulmadı.
Durugörü fenomeninde görü, öznel (sübjektif) yani kişiye özgü, kişinin anlayabileceği şekilde veya nesnel (objektif) herkesin anlayabileceği vizyonlar veya imaj duyumları tarzında belirebilir. Bu süreçte, genellikle, önceleri karışık ve belirsiz olan imajlar kişinin bireysel çabası ve çalışmasıyla giderek kuvvetlenir ve netleşir. Fenomen hipnotik veya doğal uykuda (rüya tarzında), uyku uyanıklık arası hallerde uyanıkken (genellikle dalgınlık anında) ve izolman, ekstaz, trans gibi degajman halleri sırasında oluşabilir.
Durugörü alternatif tıp alanında da çok sık kullanılmaktadır. Özellikle alloskopi yeteneği olan şifacılar mevcut. Bu kişiler hastalarının auralarından tutun da hastalıklı olan bölgeleri ayrıntılı bir şekilde görebiliyor veya hissedebiliyorlar. Bedendeki tıkanmış bölgeleri, sorun çıkaran organları, tahrip olmuş alanları tespit edip bu bölgeye yapmış oldukları ruhsal tesirle, enerjiyle sorunu gidermeye çalışıyorlar. Bu yeteneklerinden faydalanan çok yetenekli şifacılar günümüzde de mevcut.
Durugörü kriminal olaylarda da kullanılmıştır. Kayıp kişilerin aranmasında, cinayet vakaların da, karışık adli olaylarda kullanılan durugörü fenomeniyle ilgili parapsikoloji kitap ve raporlarında yazılmış birçok vakaya rastlayabilirsiniz. Kimi vakalarda medyomlar geçmişte meydana gelen bir olayı çözmüş, kimilerinde şu anda gerçekleşen veya gelecekte gerçekleşebilecek olası olaylar çözüme kavuşmuştur.

Psikometri
Duyular dışı algılamalar konusunun bir başka yeteneği psikometridir. Psikometri kelime anlamı olarak ruhsal ölçüm demektir. Çok güçlü keskin bir parfüm kullandığımızı ve çeşitli odalarda gezindiğimizi düşünelim. Böyle bir durumda hangi odaya girmişsek üzerimizdeki koku o odaya sinecek uzun bir süre de o odada kalacaktır. Odadaki eşyalara dokunursak eşyalara da bizim o parfümümüzün kokusu sinecektir. İşte aynen bu örnekte olduğu gibi hangi ortama girersek hangi eşyaya dokunursak bize ait birtakım titreşimsel etkiler o mekanda bir iz bırakacaktır. Koku alma duyusu güçlü bir insan az önce örneğini verdiğimiz odalara çok sonraları girdiğinde o parfüm kokusunu algılayacaktır. Psikometri yeteneğine sahip bir hassas süje de dokunduğu eşyaya daha önce kimin dokunduğunu bilebilir ve o kimse hakkında da ayrıntılı bilgi verebilir.
İnsandan çıkan yüksek frekanslı psikomanyetik tesirler eşyalar üzerinde iz bırakırlar. Psikometrik süje bu etkileri hissederek, onları vizyon ve fikirlere çevirme gibi bir yeteneğe sahiptir. Süje (yahut psikometr), deney anında, ruhsal ölçümü yapılacak olan eşyayı gerek elleri arasına, gerek başının tepe kısmına ve gerekse alnına yerleştirir ve o şekilde deneye başlar.
Psikometri deneyinde medyom, eline aldığı objeye ellerini dokundurmuş kişilerle ilgili psikometrik bilgi vermektedir. Örneğin kim olduğunu, hangi dönemlerde yaşadığı, yaşamının belli başlı kesitleri, kişisel ve karakteristik özellikleri gibi. Bu şahısların geçmişleri, şimdileri ve gelecekleri medyom için gizli değildir.
Bu tür deneyeler özellikle şahsi eşyalarda oldukça başarılı oluyor. Örneğin ortaçağdan kalma bir yüzüğümüz var ve bu yüzük yüzyıllardır nesilden nesile aktarılarak birçok kişi tarafından kullanılmıştır medyom bu yüzüğün tüm kullanıcılarını bilebilir, bununla ilgili literatürde birçok örnek mevcut.

Radyestezi
Bir diğer konumuz radyestezidir. Radyestezi duyular dışı algılamalar içerisinde bir obje yardımıyla uygulanan tek yetenektir. Terim, Latince “ışın” anlamındaki “radius” ile Grekçede “algılama” anlamındaki “ esthesis” sözcüklerinden türetilmiştir. Kullanılan objeye göre radyestezi fenomenini iki biçimde inceleyebiliriz. Bunlardan biri rabdomansi diğeri de radyestezidir.

Rabdomansi
Rabdomansi yönteminde çok bilinen adıyla çatal çubuk kullanılmaktadır. İlk çubuk deneylerinde, kabuğu boylamasına çizgi çizgi soyulmuş bir çubuk havaya atılır ve düşüş tarzına göre bundan bir sonuç çıkarılırdı. Örneğin kabileler yeni yerleşim yerlerini tespit ederken, insanların yaşadığı bir kent aranırken, altında suyun bulunduğu verimli topraklar araştırılırken bu çubuğun yere düştüğünde gösterdiği yöne göre hareket edilirdi. Bu yöntemi yerli halklar, şaman toplumları, Kızılderililer, Avustralya yerlileri gibi en eski kültürlerde dahi bulabiliriz. Bu keşif çubuğu sonradan çatal çubuk haline gelerek rabdomansiyi doğurmuştur. Rabdomansi’nin yani çatal çubukla (baget) yapılan keşfin eski bir geçmişi vardır. Çinliler, Mısırlılar ve Kaldeliler tarafından kullanıldığı tarihi resimlerden bilinmektedir.

Radyestezi
Radyestezi ise daha çok sarkaç vasıtasıyla icra edilir. Maddesel ışınımlar yani radyasyonlar vasıtasıyla insan organizmasında meydana gelen duyumları belirlemek, anlamak yeteneğidir. Günümüzde bu yöntem rabdomansiye göre daha sık kullanılıyor.
Radyestezi de sarkacın cinsi, ağırlığı, ipin cinsi ve boyu deneyin türüne göre ayarlanır. Radyestezist kimse duyarlı bir kimsedir, kendinden çıkan etkiler ile maddeden çıkan etkiler, sarkacın aracılığıyla birbirleriyle karşılaşırlar. Bu karşılaşma sonucu sarkaçta hareketler belirir: Sabit dairesel, ileri, geri kımıldanma gibi. Sarkaç yalnızca bu karşılaşmanın sonuçlarını görünür halde arttıran bir araçtır. Radyestezist nesnenin veya durumunu sarkacın bu hareketlerini yorumlayarak anlar.
Hastalıkların teşhisinde ve organlar hakkında bilgi edinmede radyestezik verilerden yararlanılmasıyla ortaya çıkan tıbbi radeyeztesi günümüzde önemli bir uygulama alanı elde etmiştir. Hasta organların sağlıklı organlara oranla, yayınlarının farklı oldukları saptanmıştır. Birçok şifacı radyestezi verileriyle hastalığı teşhis ediyor ve ardından kendi yöntemleriyle ruhsal şifa uygulayarak rahatsızlığı gidermeye çalışıyor.


Beden Dışı Deneyimler (BDD)
Beden dışı deneyimler DDA’lar kapsamında incelenen bir diğer konudur. Halk arasında daha çok Astral seyahat terimi kullanılır. Bu yetenek için ayrıca Astral Projeksiyon, Şuur Projeksiyonu, Amerikalıların deyimiyle Beden Dışı Deneyimler veya klasik tabirle Dedubluman gibi ifadelerde kullanılmıştır. Eski zamanlarda bu olaya Tayyi Mekan denirdi.
Günümüzde ise bu fenomen kutsal tapınaklardan, dinsel törenlerin esasları olmaktan çıkmış artık incelenmek maksadıyla laboratuvara girmiştir. Konuyu Dr. Robert Crookall, Dr. John Palmer, Charls Tart gibi birçok parapsikolog araştırmış yapılan deneyler raporlarla ve bilimsel makalelerle duyurulmuştur.
Beden Dışı Deneyimler bilincin belli bir süre bedenden ayrılması ve tekrar bedene bağlanması sonucu oluşur. Bu esnada çoğu zaman bedende bir şuurluluk yoktur ve kişi kendini bedeninden ayrı hisseder. Bu durumdaki bir kişi etrafındaki nesneleri ve olayları görebilir, uzak mekanlara gidebilir, fiziki maddenin içinden rahat bir şekilde geçebilir. İçerisinde bulunduğu beden kılıfı seyyalevi yani süptil olduğu için herhangi bir mekana düşüncelerinin yönlendirmesiyle süzülerek, varabilir. Veya gelişmiş vaklarda düşündüğü an düşündüğü mekanda olabilir.
Astral projeksiyonu kendiliğinden oluşanlar ve şuurlu yapılanlar olarak ikiye ayırmak mümkün. Kendiliğinden oluşanlar genellikle şoklarda, ani bir kaza sonucu travmatik acılarda, anestezi esnasında, uyku ve meditasyonlarda ortaya çıkar. Bu konuyla uzaktan yakından ilgisi olmayan insanlar genelde bu şekilde bu tür yeteneklerinin farkına varıyorlar. Bunun yanı sıra bazı uyuşturucu maddelerle ve ipnoz uygulamalarıyla da astral projeksiyona ulaşılabildiği laboratuar deneyleriyle ispatlanmıştır.
İkinci yöntem ise kişilerin belli bir kitap vs. sayesinde veya bu yeteneğe sahip kişilerin anlatımından yola çıkarak teknikleri kendi kendilerine denemeleriyle gerçekleşebilmektedir. Bu kişiler ruh ve beden ilişkilerini doğru bir şekilde gevşetebildikleri takdirde astral seyahati başarabilmektedir.

Duruişiti
Bilinen hiçbir aygıt kullanmaksızın, algılanamayacak derecede uzakta bulunan maddi ortamlardan gelen veya algılanması olanaksız ses, konuşma ve müzikleri işitebilme ve bedensiz varlıklardan gelen tesirleri söz halinde duyabilme. Durugörü fenomeninin sese dayalı hali de denilebilir.
Duruişiti medyomu (duruişitir) yanındaki bir başkasının işitemediği bu iç sesi kulağıyla değil, zihniyle işitir. Duruişitide önceleri karışık, belli belirsiz gelen fısıltı sesleri gitgide kuvvetlenerek, sonunda normal ses tonuna ulaşır. Bu fenomende ses, beynin içinde, bilinen ses gibi işitilir ve kuşkuya yer bırakmaz. Duruişitirlerin belirttiklerine göre, sanki beynin içine bir telefon aygıtı yerleştirilmiş gibidir.
Duruişitinin ilk çalışmalarında, eski deneyciler, oldukça büyük deniz minaresi kabuğunu bir nevi megafon gibi kullanırlardı. Böylece dışarıdan gelen ses konsantre ediliyor, kuvvetlendiriliyordu.

SEZGİLER
İnsanlık var oldu olalı dünya realitesi ve hakikatler hakkında üç ana kanaldan bilgi edinmektedir. Bunlardan ilki gözlem yoluyla elde edilip akıl vasıtasıyla sentezlenen bilgiler, diğeri sezgi vasıtasıyla kendi öz varlığından elde etmiş olduğu bilgiler ve son olarak da ruhsal varlık ve planlardan tebliğ yoluyla elde etmiş olduğu bilgiler. Bu üç ana kaynak insanlığın dünya okulundaki eğitim ve öğreniminde gelişimi artırıcı önemli birer araç vazifesi görmektedir.
Sezgi bilginin veya bir etkinin duyularımızla herhangi bir bağlantı kurmadan, direk algılanması ve idrak edilmesidir. Aynen psişik, paranormal algılarda olduğu gibi herhangi bir duyu organı kullanılmadın bir bilgi bizim algılamalarımıza çarpar ve bu şekilde bir anlayışa ulaşabiliriz.
İnsanın öz varlığında mevcut birtakım bilgilerin, düşüncelerin, tesirlerin doğrudan doğruya elde edilmesine sezgi denilmektedir. Sezgi vasıtasıyla bilgi edinme bilebildiğimiz çok eski zamanlardan beri bazı kişi ve gruplar tarafından birçok alanda şuurlu bir şekilde kullanılmıştır. Özellikle ezoterik eğitim sistemini benimseyen inisiyasyon gruplarında psişik yeteneklerin ve sezgisel yolla bilgi edinmenin geliştirilmesi önemli bir yere sahipti.
Örneğin inisiyasyon içerisindeki müritler, mürşitlerinin kendilerine yönelttikleri sembolik bilgi sorularını çözerken veya gelecek, kozmos, astral dünya, ruhsal dünya, tekrardoğuş, tekamül, yasalar v.b. gibi konular hakkında bilgi edinirken veya bilgilendikleri bu konuları idrak ederken durugörü ve sezgiyi kullanıyorlardı. Mu Uygarlığı ve Atlantis’te, Eski Hindistan, Eski Mısır ve Yunan kültürlerinde, Çin, Tibet, Kuzey Amerika yerlileri ve şaman gibi bazı toplumlarda sezgisel bilgisini ve durugörüsünü kullanan birçok insanın izine rastlanabilir.

Sezgi Kanalları
Sezgi iki temel alandan bize ulaşmaktadır. Bunlardan ilki fizik plandır yani ruh varlığının bir bedeni kullanarak enkarne olduğu alan. Diğeri de bu ruh varlığının uzandığı asıl mekanı, ana vatanı olan ruhsal plan. İnsana fizik plandan gelen tesirler genel olarak bilinç, bilinçaltı ve bilinçdışından kaynaklanırlar. Bu kaynaklardan elde ettiğimiz bilgiler genelde bizim ihtiyacımız olan gelişimimizle ilgilidir. Yaşadığımız olaylar ve ruh halleriyle ilgili fikir, yorum ve bilgileri bu şekilde elde ederiz. En önemli sezgi kaynağı ise bilinçdışından gelen bilgileridir.
Ruhsal alandan gelen sezgilerin kaynakları ise bedensiz varlıklar ve onlarında tabi olduğu ruhsal planlardır. Buradan gelen tesirler kimi zaman bizim bedenimize, şuuraltımıza, üst şuurumuza kadar yansıyabilirler. Fakat burada beden ve ruh arasındaki ilişkiyi temin eden perispri dediğimiz ara vasıta kullanılmaktadır. Bedensiz varlıkladan ve ruhsal dediğimiz planlardan kaynaklanan tesirler bizim perisprimiz vasıtasıyla şuurumuza ulaştığında sezgisel bir bilgi edindiğimizi hissederiz.
Bazen nadir de olsa birtakım parazit tesirleri de algılayabiliriz. Gerek fizik gerekse ruhsal dünyada inanılmaz bir mantal akış vardır. Adeta bir düşünce yağmuru altındayızdır. Kimi zaman bizimle ilgisi olmayan başka varlıkların yayınlarını algılayabilir ve sezgisel bir bilgi edindiğimizi sanırız. Bu hataya düşmemek gerekir. Bu açıdan sezgilerin alınıp kullanılmasında çok dikkatli olunmalıdır. Her algıladığımız tesir yüksek nitelikli olmayabilir. Ya da başkasını ilgilendiren bir bilgiyi tamamen kendimize mal edebiliriz. Bunu önlemek için bize ulaşan o tesirin niteliği onu nasıl yorumladığımız, bize ulaşma zamanı ve tarzı, bizim için ne anlam ifade ettiği gibi bazı kriterleri göz önüne almak gerekir.
Rüyalar geldiği kaynak açısından sezgilere benzerler. Onlarda hem bizim şuuraltımızdan, üst şuurdan hem de ruhsal dünyadan rehber varlıklardan bize kadar ulaşırlar. Yalnız burada bir fark vardır. Sezgi aracılığıyla belli belirsiz bize ulaşan tesirler rüyada imajlara bürünürler. Bu bilgiler rüyada oldukça semboliktir ve yapılması gereken yorum kişinin kendisine kalmıştır. Sezgide ise bir his tarzında belirir.
Görünüş itibariyle sezgi telepatiye benzetilebilir, doğrudur da. Gerçekten sezgi telepatiye benzer fakat arada bazı farklar vardır. Öncelikle telepati karşılıklı bir iletişimdir sezgi ise tek yönlüdür, sezgi yoluyla gelen tesirin kaynağı bilinmez. Telepatide kiminle iletişimde olduğumuzu biliriz. Bir başka fark ise telepati anında oluşan bir iletişimdir yani iletişimin başlaması ve bitmesi hemen hemen aynı anda olur. Fakat sezgisel bilgi bize ulaştığı anda hemen ortaya çıkmaz. Onun psişik bünyemize yerleşmesi ve uyanık şuurumuza ulaşması arasında bazen uzun bir süreç yaşanır. Bize ulaşmış bir tesiri algılayabilmemiz için şuurumuzun belli bir frekansa o an uyum sağlamış olması lazım. Yani bizde bir boşluk olmalı ki o boşluktan bilgi akabilsin. Kısacası telepati yatay sezgi ise dikey bir tesir akışıdır.

Sezgi ve Paranormal Algı Arasındaki Fark
Bunu tüm paranormal algılarımız için de düşünebiliriz. Sezgi ve paranormal algı arasındaki fark tesirin yatay veya dikey olmasından kaynaklanır. Örneğin bir çocuk tehlikeli bir kaza yaşıyor ve ondan uzakta olan annesi o anda bu durumu bir şekilde hisler tarzında algılıyor. Kendini kötü hissettiğini ifade edebilir, sıkıldığını, sinirlendiğini bildirir. Bu çocuk ve annesi arasındaki sempatizasyondan kaynaklanan bir durumdur. Çocuk tehlike altında iken bunu mantal bir düzeyde devamlı yayınlar bu yayını çocuğa sempatik bir alanla bağlı kişiler çekecektir ki doğal olarak annesi bu durumu algılayabilir. Burada yatay planda bir bilgi akışı, tesir alış verişi mevcuttur.

Rüyalarda Verilen Bilgi Sezgidir
Ayrıca sezgiye bağlı olmak üzere şuuraltından, üst şuurdan gelen tesirler başka isimlerle de anılabilir ki bunlardan bir tanesi de rüyadır. Rüyalar, sezgi hakkında anlattığımız tesirin yani bilgi akışının, klişeler veya imajlar haline gelmiş şekillerinden ibarettir.
Rüyalarda verilen bilgi belirsizdir. Yani sezgide, belirsiz olan, açık ve seçik olmayan ve aynı zamanda da olağandışı olan bir mekanizma, rüyalarda daha belirgindir. Çünkü aslında, bütün sezgiler ve sezgi yolu ile gelen bilgiler alışılmışın dışındadır. Yani zihnin akıl yürütmesi yoluyla bazı mantıksal sonuçlara gitmesi sezgi değildir. Örneğin, bir kişinin ekonomik görüşü gayet iyi olabilir ve der ki, "iki ay sonra şu iş şöyle olacaktır, şu malın fiyatı artacaktır, derhal stoğa gidin". Ve hakikaten de o malın fiyatı artar. Şimdi bu sezgi değildir. Bu kişi sadece mekanik bir sistemi yani ekonomi psikolojisini ve organizasyonunu iyi bilen keskin görüşlü ve zeki bir kimsedir.
Rüyalar, şuuraltından yansıyan sezgilerin, vizyon, rüyet, imajlar ve bazı sahneler tarzındaki sembolik ifadeleridir. Rüyalar çoğu kez, insanın kendi psişik yapısından kaynaklanır. Freud’un ve Jung’un rüyalar hakkında haklı oldukları bölümler vardır. Rüyaların büyük bir kısmı o kişinin kendi şuuraltından kaynaklanırsa da öyle rüyalar vardır ki, onlar, ruhsal varlıkların yardımlarıyla uyarmaları ve bilgi aktarışlarıyla ilişkili olmak üzere belli frekanstaki bazı yayınların bizim tarafımızdan yakalanmasından ibarettir. Bazı rüyalar, Yukarı’nın bir tür yayın şeklidir. Ve biz bu yayını kısmen veya tamamen yakalayabiliriz. Bu bize ve o günkü durumumuza bağlı bir husustur. Bir de kehanet rüyaları adını verdiğimiz rüya tipleri vardır ki, kehanet rüyalarında o varlığın şuuraltı ihtiyacı devreye hiç girmez. Yani o kişinin şahsiyetiyle, şahsi bilgisi ve endişeleriyle alakalı olmayan fakat görmek zorunda olduğu rüya tipleridir. Çünkü o varlık, yetenek bakımından bu tip bir bilgiyi aktarabilecek güçte olduğu için vazifelendirilmiştir ve kehanet rüyasını görür. Kehanet rüyaları genellikle hiç unutulmaz ve hemen bir sebep yaratılarak kaydetme imkanı ortaya çıkarılır.


Teşekkürler
Nusret Sefa Yılmaz





TELEKİNEZİYE GİRİŞ

http://www.parapsikoloji-tr.org/RES%C4%B0MLER/psikokinezi.jpg


Yunanca Tele, uzak, uzaktan ve Kinesis, hareket anlamına gelir. Yani uzaktan hareket demektir. Metapsişik anlamda, süje ve medyomların eşyaları elle veya başka bir maddesel araç kullanmadan, uzaktan hareket ettirmeleri olayına denir. Özellikle fiziksel medyomluk sahasında ele alınır ve fiziksel yeteneği olan medyomların belirgin niteliğidir. Fizik medyomlar, celse esnasında, çeşitli eşyaları, el veya başka bir şeyle temas etmeden, uzaktan harekete geçirebilirler.
Eski araştırmacıların sebebi bilinmeyen, etkeni gizli olan hareketler için kullandıkları Kriptokinezi terimi, Telekinezi’nin bir başka adıdır. Telekinezi terimi, olayın mana ve ruhuna daha uygundur.
Telekinezi konusu parapsikoloji araştırmalarında laboratuarlar da incelenmiştir ve ilginç sonuçlar da alınmıştır. Kuşkusuz laboratuarlarda yapılan PK denemelerinin şartları önceden hazırlanmıştır. Ve burada elde edilen sonuçlar kendiliğinden ortaya çıkan telekinetik olaylara göre yapaydır. Fakat bu testler, böyle bir yeteneğin mevcudiyetiyle ilgili olarak bilimsel kanıtların elde edilmesi amacıyla düzenlenmektedir ve ön hazırlıklarla kontrolleri yapılmaktadır.
Telekinezinin bilimsel olarak tanımlanması için yapılan laboratuar çalışmaları ilk olarak parapsikolojinin de temellerinin atıldığı Duke Üniversitesi Laboratuarı’nda yapılmıştır. Ardından dünyanın birçok yerinde gelişen psişik deneyler farklı ülkelerin farklı laboratuarlarında incelendi. Bugün telekinezi konusunu araştıran bazı kurumlar şunlardır: Sovyetler Nükleer Birleşik Araştırma Enstitüsü, Stanford Enstitüsü, Kuzey Caroline Durham Araştırma Vakfı, Atina Üniversitesi Fizik laboratuarı ve dünyanın birçok yerinde ki üniversite ve araştırma kurumlarınca deneyler yapılmıştır.
Parapsikolojinin babası olarak görülen Dr. J. B. Rhine 1934 yılında telekinezi deneylerini laboratuarda incelemeye başlamıştır. Bu deneylerde klasik olan zar atma yöntemi kullanılıyordu. Önceleri 25 süje iki zarı elleriyle atarak istedikleri sayıyı tutturabilmeye çalışmışlardır. Bir süre sonra deneylerin daha kontrollü gerçekleştirilmesi amacıyla oluklu bir tahta düzeneği yapılmış zarlar bu tahtanın üzerine konularak tahta çevrilip zarların yere düşmesi sağlanmıştır. Ve böylece daha başarılı sonuçlar alınmıştır.
Dr. Rhine deneylerin çok daha kontrollü olması amacıyla yeni icat edilen bir makineyi 1936 da kullanmıştır. Bu makine elektrikle çalışan mekanik bir aletti ve süjelerin artık zara hiç bir şekilde dokunmasına gerek yoktu. Fakat bu makineyle yapılan deneylerde süjeler başarılarını daha da arttırabilmişlerdir. Dr. Rhine’ın bu deneyleri istatistiki metotlarla değerlendirildiğinde olasılıkların çok ötesinde olan anlamlı sonuçlar almışlardır.

Psikokinezi

Psikokinezi ise parapsikologların telekineziye verdikleri isimdir. Bedeni hiçbir araç araya girmeden, fiziksel bir enerji olmadan, bilinen hiçbir taşıyıcı kullanmadan fiziki bir varlık üzerinde insan ruhu tarafından meydana getirilen direkt etkiler, fiziksel hareketlerdir.
Levitasyon, apor, eşyaların yer değiştirmesi, tekinsiz evler, darbeler, bilokasyon, ektoplazmik olaylar, manyetik olaylar psikokinetik adı altında incelenmektedir.


DURUGÖRÜYE GİRİŞ

http://www.parapsikoloji-tr.org/RES%C4%B0MLER/durug%C3%B6r%C3%BC.jpg
Durugörü beş duyunun dışında eşyaları ve fikirleri canlı ve cansız nesneleri algılama ve görmedir. Esas itibariyle duyularla ilgisi olmayan ruhsal bir yetenektir. Medyomluk türleri içerisinde en çok tezahür edenlerden biridir. Metapsişik ve parapsikoloji literatüründe zaman zaman bu yetenek için kriptestezi, telestezi, metagnomi, ikinci görü, telepsişik gibi çeşitli terimler ortaya atılmışsa da bunlar klervoyans yani durugörü kadar tutulmamıştır. Türkçede durugörü için ruhsalgörü de denmektedir.
Durugörü fenomeninde görü, öznel (sübjektif) veya nesnel (objektif) vizyonlar veya imaj duyumları tarsında belirebilir. Bu süreçte, genellikle, önceleri karışık ve belirsiz olan imajlar giderek kuvvetlenir ve netleşir. Fenomen hipnotik veya doğal uykuda (rüya tarzında), uyku uyanıklık arası hallerde uyanıkken (genellikle dalgınlık anında) ve izolman (yalıtık), ekstaz (vecd), trans gibi ruh ve beden ilişkisinin gevşediği esnalarda oluşabilir.

Durugörünün Çeşitleri

Durugörü başlıca üç ana koldan incelenmektedir:
1. Basit durugörü: medyomun sadece etrafındakileri görebilmesidir. Çok dar bir alan ve sınırlı mekan içerisinde kalır. Mekan ve zaman itibariyle geçmiş ve gelecek hakkında herhangi bir fikir ve vizyon yoktur. Basit durugörüyü kendi arasında “tam” ve “kısmi” olarak da bir ayırıma tabi tutmak mümkündür. Basit durugörü için lüsidite ve gizligörü de denmektedir.
2. Mekan içinde durugörü: medyomun, uzakta meydana gelen olayları yahut yerleri algılaması ve gözlemesi demektir. Normal olarak gözlenmesi mümkün olmayan uzak mesafelerdeki veya kapalı, saklı olan şeyler medyom tarafından görülür ve ayrıntıları hakkında bilgi verilir. Mekan içinde durugörü de kendi arasında bölümlere ayrılır: İradi, yarı iradi, iradedışı… Mekan içinde durugörü için kriptoskopi veya teleoptik terimleri kullanılır.
3. Zaman içinde durugörü: Kısaca, geçmiş ve gelecek hakkında bilgi sahibi olabilmektir. Görücü medyomun zaman olarak uzakta olan eşyaları ve olayları görme yeteneğidir, diye de bir tanım yapmak mümkündür. Keşifler, kehanetler, fallar ve peygamberane vizyonlar…vs. gibi psişik olaylar bu branşa girerler. Geçmişe ait ve geleceğe ait olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Geçmişe ait vizyonlara veya algılamalara postkognisyon, geleceğe ait algılamalara ise prekognisyon veya kehanet ismi verilir.
Bu üç ana kolun haricinde de durugörü fenomeni çeşitli şekillerde tezahür etmektedir. Bunlardan bazıları şu şekildedir:
Alteroskopi veya Alloskopi: bu psişik yetenek, esas itibariyle süjenin diğer bir kimsenin bedeninde olup biten şeyleri görmesi ve anlamasını ifade eder. Süje, bu olay esnasında diğer kimselerdeki yerel ve genel direnmeleri tahmin eder; bozuk bölgeleri, dejenerasyona tabi olmuş yerleri tespit ederek bunları açıklar. Hastalığın gelişme şeklini, süresini ve sonucunu bildirir. Bu türlü tanılar, geçen yüzyılda, manyetizm yoluyla elde edilen yapay uykulardan faydalanılmak suretiyle sağlanmıştır. Uyurgezer devresine gelen bazı süjelerde ve nadiren histerik kimselerde ortaya çıkmaktadır. Bu hal, manyetizör şifacıların özellikle aradıkları psişik bir yetenektir.
Coğrafi Durugörü: mekan içinde durugörü kapsamındadır. Adı, bir özelliği veya coğrafi koordinatları verilen bir mekanın o anki durumunu ve koşullarını mekandaki canlı veya cansız nesneleri ve olayları beş duyunun yardımı olmadan (paranormal) algılayabilme olayıdır.
Bilinen en ünlü coğrafi durugörü medyomu ABD’li Ingo Swann’dır. Soğuk savaş döneminde Antarktika’nın bir bölgesinde bir Sovyet denizaltısının saklı bulunduğunu bu paranormal yeteneğiyle ortaya çıkarmış olan Swann’ın başarıları yalnızca dünya coğrafyasıyla sınırlı kalmamıştır; Amerikan Psişik Araştırma Derneği’nde ve Stanford Araştırma Enstitüsü’nde uzun süre yapılan bilimsel deneylerde, Jüpiter’deki kimi coğrafi özellikleri bu durugörü yeteneğiyle bildirebilmiştir. Swann’ın verdiği bilgiler astronomik verilerle de doğrulanmıştır.




DUYULAR DIŞI ALGILAMALARA GİRİŞ

http://www.parapsikoloji-tr.org/RES%C4%B0MLER/dda.jpg

 

Parapsikolojinin alanına giren konular ortaya çıkış biçimlerine göre iki gruba ayrılmaktadır. Bunlardan ilkine “Zihinsel Deneyimler” ismi verilmiştir. Parapsikoloji araştırmalarında zihinsel ya da öznel olarak ortaya çıkan fenomenleri kapsar. Dolayısıyla ESP (DDA), parapsikolojinin iki temel araştırma alanından birini oluşturmaktadır.
Burada süjenin, yani deneğin dış dünyadan aracısız bilgi alması olayı ile karşılaşırız. DDA: durugörü (uzaktan görme), telepati (düşünce nakli, uzaduyum), prekognisyon (önceden bilme), psikometri (ruhsal ölçüm), şifacılık, beden dışı deneyimler (astral projeksiyon), dermooptik algılama, radyestezi ve benzeri fenomenler gibi beş duyunun ötesindeki her türlü algılamaları belirtmek üzere kullanılan bir terimdir.
“Altıncı duyu” olarak ifade edilebilecek terim ilk kez 1870’de Sir Richard Burton tarafından kullanılmışsa da, 1930’larda parapsikolog J. B. Rhine tarafından popülerleştirilmiştir. Kimi parapsikologlar duyu - dışı algılama fenomenini adlandırmak üzere ESP ile eş anlamda, “kriptestezi”, “paragnostik” gibi terimler ortaya atmışlarsa da, en çok benimsenen terim ESP (DDA) olmuştur.
Maddeci bir açıdan incelenen bu olayların ruhsal (psişik) olmayıp duyumsal olduğunu, insan beyninin ve irade gücünün bir fonksiyonu olduğunu ifade etmek için, duyular dışı idrak denmiştir. Olaylar inkar edilmiyor, fakat sebep psişik bir güç olarak da kabul edilmiyordu. Daha sonra “psi kuvveti” diye bir kuvvet kabul edilmiştir. Bu kuvvet de gene insanın kendisiyle sınırlıdır. Bedensiz varlıkların, bedenden hariç bir ruhun, varlığın gerçekliği üzerinde durulmamaktadır.
Neo - spiritüalist görüş telepati, durugörü, gizligörü vb. ESP fenomenlerini ruhun faaliyeti sonucunda bedenden çıkan, perispriye sinirsel akışkanla bağlı olan, esiri ortamda dalgalar halinde yayılarak elektromanyetik bir alan oluşturan ve bu alanla ilgi kuran her türlü ince vibrasyonları perispriye aktarabilen radyasyonlarla açıklar.



Bugün 1 ziyaretçi (2 klik) kişi burdaydı!
bos vaktin bos geçmesin.
ljklk